Özellikle hafta içi izin yaptığım zaman gözüme gözüme batan fena ötesi bir durum var: İstanbul’da her yer gündüz vakti salım salım salınan, vakti bol genç kadın kaynıyor!
Eğitimli, meslek sahibi 20-25 yaşlarındaki bu genç kadınların çoğu evli. Daha önceki iş deneyimleri birkaç freelance/ home office girişimlerden ya da ‘sıkılana kadar’ çalıştıkları işlerden ibaret olduğu için eh artık ihtiyaçları da kalmadığı(!) için, evlendikten sonra çalışmak akıllarına gelmiyor. Onun yerine evde oturuyorlar. Ama klasik anlamda ev hanımı da değiller. Keşke olsalar.
Birkaç sofistike Çin/İtalyan yemeği dışında pek bir şey bilmiyorlar. Bu alandaki beceriksizliklerini dost meclislerinde ballandıra ballandıra anlatarak övünme malzemesi ediyorlar. 34397453948 çeşit cilt maskesi tarifi bilirken, lavabo dibinden yemek artığı nasıl temizlenir haberleri yok mesela. Bu “Ay ben bakamaam! Ay ben yapamam! ” modellerin çoğunun imdatlarına koşan ya anneleri – “Canım annişim benim için yemekler yapmış bırakmışşş kocam yumurta yemekten bıktı ehiehi”- ya da “kadınları” var. – Yardımcı kadınlar için kullanılan ve dilimize yerleşen bu lafın içindeki ironinin de hastasıyım, o kadınsa biz neyiz? -
Ne ev hanımı ne de iş kadını olmayı becerememiş bu yeni gelinler her ayın ilk günü kendi deyişleriyle “kiosk”larından üçer beşer kiloluk moda dergilerini alıyorlar, Bebek’te, Nişantaşı’nda saatlerrrce dergilerini karıştırıyor, vitrin vitrin gezip sadece tasarım kıyafetler giyiyorlar, sporlarını ihmal etmiyorlar, yeni açılan yerleri ilk onlar ziyaret edip her türlü indirimi ilk onlar yakalıyorlar, yaz gelince ilk onlar bronzlaşıyor, havuzda en 360 derece güneş alan şezlongu onlar kapıyorlar, eh üşenmezlerse bir de blog yazıyorlar: “Bu sabah kalktıım kocacımı işe yolladım sonra spor, sonra x’in tasarım ofisine gidip muhteşem ötesi kıyafetlerini denedim, sonra durur muyum yeni açılan y’de soluklandık ardından kızlarla z’de buluştuk, yeni şefin w’sini yedim, mutlaka denemelisiniz xoxo!”
Çeşitli zamanlarda işten bunaldığımız anlarda “Evde oturmak, sadece dernek gezmek istiyorum böhühüe” diye şakasını yaptığımız şu durumun vücut bulmuş haliyle yüzleşince topuklarımı popoma vura vura işime koşasım, izindeyken bile çılgın gibi çalışasım geliyor.
Dışarıdan sıradan gibi görünen bu durum aslında ciddi bir toplumsal dönüşüme işaret ediyor. Koca parasıyla hayat kurtarmak yeni bir mevzu değil, bunu biliyoruz. Yeni olan, eskinin edilgen, orta halli bir okul mezunu, güzel bir hayata kapak atma derdindeki etli butlu kızların yerini artık süpersonik okullardan mezun, master’ını vs.sini yapmış, her türlü workshop’a katılmış, eskilerin deyimiyle “Avrupa, Amerika görmüş” , istese başka bir sürü şey yapabilme şansı olan genç kızların alması. Kariyerlerinde ciddi işler yapabilecekleri en üretken oldukları çağlarda, ellerinde üniversite diplomalarıyla evlenip pineklemeyi seçmeleri ve bunu gayet doğal karşılamaları.
80’li yıllara damgasını vuran, kadın kimliğinin yeniden inşasını hedefleyen, kadını” anne-zevce-gelin” kimliklerinin ötesine taşıyıp ev dışında da bir hayat olduğunu göstermeyi amaçlayan, kadını kamusal alana çağıran kadın hareketinin anlatmak istediği tam olarak bu değildi. Bugün, 2010 -yazıyla iki bin on- yılında, 50’li yıllarda sadece kocasına ve çocuklarına hizmet etmek ve evde hazırladığı nadide formüllerle güzelleşmekle mükellef kadın prototipinden çok daha “dar” bir prototiple karşı karşıyayız: Sadece tüketmeye programlı, işe yaramayan ve bunu bir şey sanma modasına kapılmış bir genç kadın türü bu.
“Aman canııım dizi onlar, gerçek hayat değil ki” diye diye izlediğimiz o diziler var ya. Hepsi damarımıza damarımıza işliyor. Etraf Bihter kaynıyor.
Merak ediyorum, erkekler bu duruma ne diyor?
by Hande Koseoglu
Orjinali icin
buraya tiklayabilirsiniz.
3